14.5.16

Hay.

Ruhun yırtılır
İçinden dökülür gençliğin
Hakikatin saçları ağarır
Zaman mum gibi erir
Ama mumu değil, ateşi döker üstüne
Yanarsın
Annen bile anlamaz

Bir tek Allah var
Ya olmasaydı?
Bütün inceliklerinden,
kaygılarından, 
derin duygularından, 
sızılarından, 
özlemlerinden, 
feryatlarından bir tek O anlar.
Annen bile anlamaz

Dünya yıkılır
Herkes senin acından bahseder
Dünyanın en büyük acısı
Ama hayır, değil!
Allah kolaylaştırdı
Bir tek O dikeltti sırtımı
Ruhumu okşadı
Geçecek dedi
Seni anlıyorum
Boş ver gerisini dedi
Duydum
Siz duymasanız ne olur?
O her şeyi anlar
Diğerleri anlatsan bile anlamaz
Hatta, aynı acıyı yaşatsan bile anlamaz
Annem desen, beni taşıyan, emziren, 
ateşimi düşüren, o nasıl anlamaz?
Ama yok

Annen bile anlamaz

25.1.16

02.03.14

Hep bir şeyleri iyileştirmeye çalıştım
Güç verdim
Destek oldum
Ama güçlenmiş hallerinden de nefret ettim hep

En yardıma muhtaç ben olduğum belli olmasın diye mi
Herkese yardım etmeye çalıştım?

Ama bir gün birisi görecek değil mi?
Birisi durup sadece
Biliyorum, çok yorgunsun
Hiçbir şey söylemene gerek yok
Dinlen biraz
Ben buradayım diyecek

Tanrım o sen misin?

Uykularım bozuk
Bu dünyayla rüyalar arasında sıkışıp kaldım
Beni kim en iyi tanıyor?

Tanrım o sen?

Üstüme büyük yükler yükledim
Suçlayabileceğim kimse yok
Duygularımı nasıl anlatsam
Dünyayı üzerime kurmuşlar gibi
Ezginim

İnsanlardan önce olasılıklar geliyor

Bu dünyaya ait olmadığımızı biliyordum
Ama bu kadar da değildik
Kimse benim kadar aitsiz değil

Kafamı derin çukurlara bastıra bastıra ağlamak
Tanrının bile duyamayacağı bir yer bulup ağlamak
Ağlamak ağlamak
Kendimi gözümden akıtıp
Yok olmak istiyorum

Bir tek yaşama sanatına yeteneğim yok tanrım
O olmayınca diğerleri de bir işe yaramıyor biliyor musun?

Benden daha genç olan babamı aldın
Beni ne zaman alacaksın?

Dünyada gidecek yerim yok

Bütün bu denizler, karalar
Bütün bu geniş göğe
Ben sığamıyorum

Hayır, büyüklüğümden değil

O kadar küçük, kırılgan ve şeffaf kaldım ki
Nereye düşsem üzerinden kayıyorum

Ölümdür belki de kendine sabit ve emin bir yer edinmenin tek yolu

Belki ölemem bile
Öyle garip bir heba olmuşluk

Artık yazamıyorum
Değer veremiyorum anlatmaya

Affet beni tanrım.
Sen her şeyi çok güzel yazmıştın da
Ben üstüne mürekkebi devirdim galiba.

(taslaklardan.)


19.12.13

Köreliyorum
Dünyam kayıp
Dünyaya bakan gözlerim kayıp
Bütün sevdiklerim ellerimden kayıp
kayıp gidiyor.
İnsan kendisini seviyor eninde sonunda.
Kendisini sevmek zorunda kalıyor.
O kadar kaybediyor ki sevdiklerini,
Onları bir yerde bütün tutabilmek için
Kalbinin içinde bir oda kurup
O odayı onlara veren evi, kendisini, zorla seviyor.
Nereye gideceğim?
İçimde akan kan bile benden uzak.
En yakınım ruhum, ruhum bile bana yabancı.
Nereye gideceğim?
Neyin peşine düşecek, neyi yanıma alıp götüreceğim?
Rüyalarım bile alay ediyor gerçeğimle.
Kime sarılsam boşluğuma az geliyor.
Yetmiyorum dünyaya.
Ki dünya da beni pek ölçülü kullanmıyor.
Kendi hayatımın korkuluğu ben
Korkutan ben, kaçan ben.
Artık anlatamıyorum.
Bütün bu insanlar yalanlar bekliyor benden, içlerini rahatlatmak için.
Her şey yolundaymış gibi sanmak,
Var olmayan şeylere inanmak,
Kendilerini değerli bulmak için, yalanlar bekliyorlar.
Kimin ruhu var ki gözünden yansısın?
Herkes kendi cesedini giydiriyor her gün.
Herkes her gün cenazesini bir başka cenazeye katıyor.
Herkes kendi mermerinin tozunu alıp, adını yazıyor her gün.
Ve bu bir yaşamak şekli, öldüğünden habersizlerin.
O kadar yalnızım ki.
Suçlusu yok yalnızlığımın.
Bırakıp gideni, dönmeyeni yok.
Gelmişi yok, geçmişi yok yalnızlığımın.
Sanki bir duraktım ezelden beri,
Yolculuklar hep bende başlıyor, bende biten yok.
Kimselere anlatılamayan anıların birikintisiydim.
Gelenin geçenin sırlarını tükürdüğü.
Kimseyi boğmayan nehirdim.
Kimsenin fiyakasını bozamayan su birikintisi.
Bugün hayvanların gözünden baktım.
Ne kadar yalnızlar bu şehirde.
Ben de en az bir hayvan kadar, yalnızım.
O kadar alışmışlar ki yalnızlıklarına, yalnızlıklarını fark eden yalnızları da görmüyorlar.
O kadar ümitsizler ki hayattan, hiçbir zaman bakılması gerekene bakmıyorlar.
Her şey gelip geçen bir gölge onlar için.
Her şey değersiz, fani.
19.12.13
Gerçi, zaten her zaman böyle değil miydi?
Boş ver, içelim kedi. Şerefe!
(bu yazı taslaklardaymış. son iki cümle şimdi.)
26.01.16

19.10.14

reise yeis

Ben büyümüşüm Baba
Özür dilerim senden izinsiz büyüdüğüm için
İsterdim senden izin almaya çalışmak
Ve reddedilmek
Burada benden asla bir bok olamayacağını söyleyip durduğun
Benim de sana bir bok olabileceğimi göstermek için hiçbir bok yapamadığım o filmi
Yeniden izlemek isterdim
Benden bir bok da oldu biliyor musun Baba?
O istediğin kişiyim artık
Sana bir faydası var mı bunun?
Bana yok
Keşke olsaydı sana da bana da
Ben artık en büyük hayalden, en güzel kadından, en mükemmel fırsattan önce
Hep seni düşünüyorum
O şarkıları artık sana yazıyorum
Bir kitabın sıkıcı kısmını yelpaze niyetine hızla geçer gibi
Herkesi geçip
Son söze, sana varıyorum
Baba ben seni çok özlüyorum
Seni hepimiz çok özlüyoruz
Beni başka ne üzebilir ki artık
Beni üzen tek şey senin yokluğun
Keşke o kızı siktir etseydim
Sonra o siktiri boktan arkadaşlarımı da
Sana sevdirmeye çalıştığım,
Seni dünyaya çivisini çakmış zannedip, sensiz gezip dolaştığım herkesi sikeyim
Keşke o bilgisayarın başına falan oturup yazıp yazıp durmasaydım
O odaya kapanıp şarkı şiir yazı resim karalamasaydım
Senin önemli görmediğin ama benim çok önemsediğim ve senin anlayamayacağını düşündüğüm her şeyin amına koysaydım
Şimdi anlıyorum seni
Ölüm gelip aldıktan sonra aileden birini
Neye yarardı ki insanın harika maharetleri
Şimdi hangi alkış bana senin bir bakışın eder
Hangi ödül senin bir gülüşün
Hangi ikramiyeden bana sövüşün çıkar
Neye yarar ki şimdi benim bir bok olmam
Hem de sana rağmen
Senden sonra
Şimdi herkes benden küçük artık Baba
Şimdi sen yoksun ya
Ben bütün insanlığın babası oldum
Senin yokluğunu hazmedebilmek için
Sen oldum
Seni belki birazcık mutlu edebilmek için
Adam oldum Baba
Böyleymiş bu dünya
Senin o her yeri cennete çeviren ellerinden daha büyük bir kapı yokmuş
Senin gibi bir babayı hak ediyor muyum acaba
Çok da hatam yok be Baba!
Kimseyi üzmedim bilerek
İncitmedim bir tek can
Belki de sana benziyorum diye bana kızardın
Kimseye bir zararım yok
Ama hayrım da kalmadı senden sonra
Sen olmak kolay değilmiş Baba
Neden hiç söylemedin?
İlle de ben anlayayım değil mi
Anladım Baba
Anladım işte
Sen olmak kolay değildi ama
Sensizlik de kolay değil
Bu ömrü bir şekilde doldurmam lazım
O yüzden senin bana öğrettiklerini bir bir yapıyorum
Yapacağım
Boşversene
Umrumda mı dünyanın en güzel ailesini kurmak
O hayat bir kere yaşandı
Sen kurdun en güzel aileyi
Şimdi bana senin yapmadıklarını yapmak
Bu dünyanın tümden amına koymak kalıyor
Şerefine Babam!
Sendeki şeref bütün insanlık tarihine yeter.
Allah senden razı olsun.
İyi ki o gece eve geldin de, senden çıkıp seninle tanışma şerefine nail olabildim.
Şad ol!

18.5.14

tanrı kalp ben.



Yalnızlık buzsuz rakı. Tuzsuz tekila. Tatsız şerbet. İzsiz kan.

Ensene bir kene gibi yapışmış. Ne zaman çıkaracak olsan bir telefon, bir kapı zili, bir muhabbet, bir rastlantıyla susuverir bir anlığına. Kanarsın.

Yalnızlık güler.

Nasıl da çocuğuz. Her şeyimiz kayıp. Anne, nerede en sevdiğim oyuncağım. Ses yok.


Artık bir şey kaybolduğunda sorulacak kimse yok. Kaybolan şeyler de kanepenin altından çıkacak gibi değil.
Canımız çekiliyor. Ruhumuz yenik. Gıcır gıcır bir hayatın altı çürük. Kendimizin üstüne ev kurduk.

Ne zaman yıkılır belli değil. Hep tetikte. Hep emniyet arayışı. Kim koruyacak kimi.

Kötü bile sahibini arıyor. Köpekler üzgün. Sokaklar çığlık özlemekte. Ah bir ses.

Ne kadar fazla artık gülen bir yüz. Her şey daha kötüye yolunu çizmiş, kararlı. Durduramıyoruz.

Biz bizim değiliz ki. Duramıyoruz. Bütünüyle çıkamıyor, hem dahil olamıyoruz. Zaman kötü.

Zaman her zaman kötüydü. Kim memnun ki dünyadan. Sıkıştık kaldık. Herkesin anıları birikmiş.

Yeni bir şey yok. Varsa da konuşulacak gibi değil. Ah büyüdük be bücürük.

Sen dönerci çocuğuydun, şimdi de arabada köfte satıyorsun. Hangimiz daha iyi olduk.

Hey gidi Ayşe. Sen de babanı çok küçük yaşta yitirdin. Evinizin damındaydı, canını alan otomobilin parçaları.

Sizden öğrenmiştim kaşık tutmayı. Halbuki siz fakirdiniz değil mi. Şimdi zengin olmuşsunuz.

Kaşık tutuyor musunuz hala. Simitçi amca ölmüştür. Zaten çok yaşlıydı.

Yaşıyorsa da yaşamak değildir yaşadığı. Ben çok güleç bir çocuktum o zamanlar.

Bana göre her şey öyle mükemmeldi ki. Bir mahalleye sığardı. O kadardı.

Ne zaman büyüdü, genişledi, bir büyük şehire taşıdı bizi, o zaman anladım, yeniden, yeniden yapmam gerekecek, her zaman, her gittiğim yerde, her şeyi.

Ah annem. Sen ne kadındın. Ne kadar sevdin babamı. Bütün dünyayı omzunda pışpışladın. Dünya da büyüdü, biz de.

Ah babam. Ölecek kadar yaşadın mı. Dev gibiydi ruhun. Oralara sığdı mı. Ben biliyordum işte. Anlamıştım o büyük şehire taşındığımız gün, daha yolda anlamıştım, bir gün hepinizi kaybedeceğimi. Bu yüzden hep beraberken, mutluyken, hüzünlenirdim ben, kaçardım başka bir odaya. Bu anı yaşamayayım ki, özleyemiyeyim diye. Şimdi kaçacak oda yok. Duyulacak kahkaha yok. Her sözün sonu kırgınlığa varıyor. Her kalabanın sonu yalnızlığa. Her kahkaha ağlamaya. Ne yapacağız be tanrım. Biz ne yapabiliriz ki, iyi insan olmaktan başka. Ne yapabildik. Elimizden ne geldi. Gelen gitti elimizden. Ellerimiz boş kaldı. Biz de bari boşa gitmesin boş ellerimiz diye duaya verdik kendimizi. Bilmiyorum bize bahsettiğin o yer nasıldır. Gerçekten yaralarımızı dindirir mi. Bir gün ölürsem anlarım belki. Belki de o kaçtığım yan oda gibidir. Ama artık hüzünlü değildir belki, siyah beyaz fotoğrafların içinde kalan o gençliğimiz gibi. Sen biliyorsun artık. Anlatmaya da çalıştın. Ama burada ölüyor insanlar. Ölen kendisini götürüyor. Bize yası kalıyor. Nasıl anlarız. Anlayamıyoruz. Bu dünya için sizin gidişiniz, sizin için bizim kalışımız hüzünlü. Her şey boşa doluyor. Doluya boşalıp taşıyor. Boşa akıyor. Sinir bozukluğuna varıyor her şey. Bozukluğun böylesi bütünletilemiyor. Herkes çocuğum sanki. Sanki herkes benim sorumluluğumda. Biliyorum kızıyorsun tanrım. Biliyordun, kızacaktın. Kızacağını bile bile yarattın. Ben ne bileyim. Ne diyeyim şimdi. Zor işte. Belki ağlıyorsundur halimizi gördükçe. Ne olur ağlama. Bir de senin için üzülmeyeyim. Ah tanrım. Sana kızamıyorum artık. İyi ki varsın be. Sen olmasan ne yapardık şu boş ellerimizle. Hiç değilse dua ediyoruz ölmüşlerimize. Başka ne yapabiliriz ki. Hiçbir şey yapamıyoruz. O halde iyiki de boş. Teşekkürler tanrım. Bu yalnızlık, sadece bu yalnızlık akıllandırır, sadece bu yalnızlık sonlandırır bizi. İyi ki varsın. İyi ki yaşattın. İyi ki öldüreceksin hepimizi.

6.11.13

Yersizliğin yurtsuzluğu

Bizim için neyin iyi olduğunu asla bilemiyoruz.
Hiçbir zaman her şeyi boş verip kendi istediği yola gidebilen biri olamadım.
Biraz genetik belki, bizim ailede kimse yapamadı bunu.
Hastalıklı bir şekilde hep birbirimizi suçladık,
Neyin neden olmadığı hakkında bir sürü cevabımız vardı,
Ama işte, hep cevap verilecek biri vardı,
Ve cevap vermeyi önemseyecek şekilde yetiştirildik.
Son 7 yılım nasıl geçti bilmiyorum.
Büyümeye vaktim olmadı sanki.
İstanbul bana hiçbir şey katmadı.
Üstelik burada kalma ısrarım yüzünden,
Beni bekleyen en iyi şeyi, babamı da kaybettim.
Uzun zamandır kalp sızısı hissetmediğimi söyledim az önce.
Evet, belki ailem bana kronik kalp sızısı ihtiyacını da devretmiştir.
Hiçbir yol bir yere götürmüyor.
En baştan cayıyorum her şeyden.
Ama filmler öyle değil, tahmin edilebilir mutluluklar var.
Bu yüzden izliyoruz, bu yüzden "satıyorlar"
Kalbimin yarısını 16 yaşımda harcadım.
Kalanı da babamla beraber gitti sanki.
Artık beynim acıyor.
Yoracak kalbim kalmadığı için pilim bitene kadar düşünüyorum.
İdeal diye bir şey yok.
Vicdanı olan insanın elinde sadece vicdanı kalıyor.
Diğer her şey diğerleri için.
Herkes hevesle yolunu buluyor.
Bense topraksız bir yere dikilmiş ağaç gibiyim.
Ne besleniyorum ne de oksijen yayıyorum.
Hiçbir şeye faydam yok, hiçbir şeyin faydası yok.
Biliyorum, tanrı beni uzun yaşatacak.
Çünkü ben ne istesem olmaz.
Belki istemeyi bilmiyorum.
Ya da sadece istemekle mi yetiniyorum.
Tanrı bilir.
Belki de zorlu bir yolun en çetin kısmına denk geldim.
Ve o yolda o kadar hiçbir şey yoktu ki, sonrasında da olmayacak gibi geliyor.
Belki tam da hazinenin olduğu yere 10 adım kala keşfi bıraktım.
Yaşıma yakışmayan bir yaşlanmışlık içindeyim.
Babam benden daha hayat doluydu, ben neden ölmedim.
Bu işler böyle mi oluyor hep.
Ne isteyeceğimi bilmiyorum artık.
Neye aitim, neye değilim.
Bütün heyecanım, bütün merakım diğerleriyle göle dökülecekken cızırdayan ateşe düşüp buhar olup gitti.
Neye yaradığımı bilmiyorum.
Artık dünyanın bana ihtiyacı varmış gibi gelmiyor.
Hatta hiçbir şeyin bana ihtiyacı yok gibi.
Bana ihtiyacı olduğunu şimdiye dek hep söyleyen kişinin yanında olamadım.
Şimdi olma şansım da yok.
Kaza kurşunu arıyorum.
Ama bende bu şans varken anca sakat kalıp altıma sıçarım.
Sikeyim böyle kutsal kaderi.
Keyif alanlar, hala merak duyabilenler kalsın.
Benim burada ne işim var.
Sanki içimdeki bütün sıkışık duygular yağmalanmış gibi.
Sadece teniyle kalmış organsız bir vücut gibiyim.
Tanrı çok meşgul, hiçbir çağrıma dönmüyor.
Tanrıyı spam olarak işaretliyorum ama hesabı kapanmıyor.
O kadar anlamsız ki bütün bu yaşananlar.
Bunlardan ders çıkaranlara hayretle bakıyorum.
Fakat hayretim suratımdan belli olmuyor artık.
Her şey olası, herkes ölesi, her şey bir başka şeyin kölesi.
Hayallerle, varsayımlarla, mantıksızca, ahmakça ve ölemeyecek kadar alçakça yaşıyoruz.
Artık ruhumu arındırmıyor yağmur sesi.
Çünkü ne ruhumu ne de bedenimi hissetmiyorum.

2.11.13

(bu dünyadan vazgeçenin kahramanına ağıt ve çağrı)

Ben her şeyimi senden öğrendim Kovboy,
Adil dövüşmeyi,
Güzel konuşmayı,
Aşık atmayı, yazmayı,
Güzel bakmayı senden öğrendim.
Senden daha iyisini düşünebildiğimi düşünecek kadar düşünmeyi de öyle.
Bunca kendimi kanıtlamayla geçirdiğim zamana lanet ediyorum.
Senden uzakta ve sen yaşarken üstelik.
Yapamayacağımı söylediğin şeyleri yapabilmeyle uğraşırken
Öğrendiğim en iyi şeylere de lanet ediyorum.
Bir daha konuşamayacağız,
Bir daha kendimizi yerleştirdiğimiz o kovboy filmlerini izleyemeyeceğiz.
Bir daha seninle kimseyi tanıştıramayacağım.
Yeni yeni anlıyorum biliyor musun,
Ömür gerçekten uzun.
Seni özlemek için fazla uzun.
Bununla yaşayamıyorum.
Amacından şaşmış bir buluş gibi,
Yanlış hastalığa kullanılan ilaç gibi,
Ortalıktayım.
Gidecek yerim yok.
Sana denk sayılacak bir büyüğüm yok.
Güya sonradan anlamazdım hiçbir şeyi
Her şeyi erken çözmüş olmakla övünürdüm
Şimdi hiçbir silaha uymayan mermi gibiyim.
Patlayacağım ama nasıl.
Toprağı öldüremem.
Tanrıyı öldüremem.
Hiçbir şey yok intikam alabileceğim.
Sen nasıl yaşadın.
Senin senin gibi bir baban var mıydı.
Gülüşünü özledim.
Milyon kere dinlediğim o hikayelerini.
Sen benden daha hayat doluydun, nasıl öldün.
O hayatı nereye bıraktın.
Şimdi anlıyorum neden hep yalnız uyuduğunu.
Annem gibi bir kadına rağmen.
Bu dünyaya bizim için gelmemiştin.
Ama o kıymetli ömrünü, zamanını ve bitmeyen gücünü
Hep bizim için harcadın.
Biz buna değiyor muyuz.
Keşke o rahme hiç girmeseydim.
Seninle ölme şerefine nail olurdum.
Senin kanserinim şimdi ben,
Bu dünyada canlı unuttuğun.
Nasıl bir yerdesin, orası sana layık mı bilmiyorum.
Sana layık bir kanser olabilecek miyim.
Senin bir zamanlar var olduğunun kanıtı olup,
Bu çirkin hayata karşı dimdik durabilecek miyim.
Gerçekten yapayalnızız.
Yapayalnızım.
Kalabalık evimizde senin olduğun gibi.
Taşların bile korktuğu sarayı tek başına koruyabiliyordun.
Ben yeni doğmuş gibiyim, dünyanın beş para etmez bir yer olduğunu bilerek.
Durmadan ağlıyorum bu yüzden.
Neye adamalıyım kendimi baba.
Hangi baltaya sap olacağım.
Neye rağmen, ne için yaşayacağım.
Başımı kuma gömmüştüm sen varken.
Sana emanetti her şey nasılsa.
O kuş tüyünü dünya yükü sandığım zamanlar
Meğer ben kuş tüyüymüşüm dünyada.
Şimdi uçup gidiyorum.
Senin gibi bir kartaldan koptuğumu kim bilecek.
Bir kartala dönüşebilecek miyim.
Her şey kapkaranlık.
Beni çağır baba.
Lütfen beni çağır.
Eğer o suyun öte yanına geçme hikayeleri doğruysa
Ve sen beni çağırırsan
Su olup gelirim yanına.